Departure (2015)


Departure (2015)

IMDb

herşeyi bilerek doğarız, öğrenmek sadece bunları hatırlamaktır


İngiliz bir ailenin on beş yaşındaki oğlu Elliot filmin kahramanı. Eşyaları toparlayıp, evlerini satmak üzere annesiyle Güney Fransa’da bir köydeki yazlıklarına gelirler. Büyümek yeterince zorken, ayrılmakta olan bir ailede büyümek çok daha zor bir süreç. Üstelik Elliot edebiyat tutkunu, şiir ve oyun yazan, yazar olmak isteyen biri. Bu demektir ki kırılgan bir yapıya sahip.


Ama hep asker ceketiyle dolaşır. Kayıp bir asker gibi. Yemyeşil büyülü Fransa kırsalında dolanırken, barajda, yasak yerde, yüzen kendi yaşlarındaki Clément’i görür ve muhtemelen ona vurulur. Ondan sonra da peşinden ayrılamaz. Sakin Elliot’un tersine Clément, vahşi, teklifsiz ve içgüdüseldir. Zıt kutuplar. Biri şair bir asker, diğeri aldırmaz çekici bir gönülçelen. Anne ve oğlun yaşamına fena girer bu oğlan. O kadar ki Elliot’un annesinin bile aklını başından alır. 


Film başlarken Elliot’un bir iç konuşması, sen bilmeden önce de bir şeyler bildiğini düşünüyor musun? Bu replik Platon’un, her şeyi bilerek doğarız, öğrenmek sadece bunları hatırlamaktır, mealinden düşüncelerini hatırlattı. Bir başka replikte der ki Elliot… Annesinin ölmesi gerekiyordu Victor Hugo’nun sevdiği kişiyle birlikte olabilmesi için… Bütün konuşmalar ve görüntüler, hep ince cinsel göndermeler zaten. Departure, taşınma demekse evet kişilikler taşınıyor ya da evriliyor yerlerini buluyor bu yaz. Elliot ile Clément bir çok bakımdan birbirlerine tersler. Elliot’un annesiyle bazı erkek çocuklarının yaşadığı derin sorunları var. Clément ise, annesine düşkün ama annesi hastanede kanser tedavisi görmektedir. Buraya o nedenle halasının yanına gelmiştir. 

 

Film tam da ana karaktere uygun olarak şiir gibi çekilmiş. Bulutlar, ağaçlar, nehirler, göller. Köy evleri ve sokakları. Görüntüler iç gıcıklayıcı. Müzikler çok güzel. Oyunculuklar ve mekânlar harika. Bazen bir gerilim filmi gibi, bazen basit ama çok içten etkileyici bir aile ve büyüme hikâyesi, bazen de yasak tutkular. Ama hepsi de çok yerinde birbiriyle uyumlu ve gerekli dozda. Elliot’u Alex Lawter canlandırıyor. Ama canlandırmıyor yeniden yaratıyor sanki. Son zamanların en güzel dizisi olarak gördüğüm The End of the F***ing World (2017)'de ki James karakterin de olduğu gibi ağzım açık izledim.


Yine herşeye ok diye kısaca cevap veriyor. Enigma (2014)’de Alan Turing’in çocukluğunu canlandırmıştı. Naiflikle çılgınlığın tam arafında tertemiz büyülü bir suratı var. Tam bir Shakespeare karakteri. Bu çocuk, oyuncu olsun da herkesi kendine hayran bıraksın diye yaratılmış bir İngiliz işi. Aynı Freddie Highmore gibi. Beatrice yani Elliot’un annesi rolündeki Juliet Stevenson’da her zamanki gibi başarılı. Clément’i canlandıran Phénix Brossard, role cuk oturmuş. Oynamasına gerek yok tipi yeter. Filmde bir de İngiliz ve Fransız kültürlerine veya farklılıklarına ince göndermeler var. Alex Lawther’ın Fransızca konuşmaları, Fransızların çok hoşuna gitmiştir sanırım. Elliot ile Clément arasındaki bir diyalog.
Elliot- Proust okudun mu?
Elliot- Rimbaut okudun mu?
Clément- Hayır o bir ibne
Elliot- Proust da öyle
Clément- O da mı?
Elliot- Ve Victor Hugo


Ve esas metafor. Gelirken arabayla çarptıkları geyik. Bunu hep sorar Elliot. Masumiyeti hep sorgular Elliot. Ama annesi kaçar. İstemez gerçeği. The Killing of a Sacred Deer (2017) filiminde olduğu gibi yine geyik…



tt2248739

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Night Flight (2014) - Ya-gan-bi-haeng

Brotherly (2008) - Kısa Film

Stikk (2007) - Sting - Kısa Film