The Net (2016) - Geumul - Ağ


The Net (2016)
Geumul

IMDb


Işık ne kadar parlaksa gölge o kadar büyük olur


Hemen her filminde olduğu gibi özgün, önemli bir konuyu kendi diliyle anlatmayı başaran ya da beceren sıradışı yönetmen Kim Ki - duk yine yapacağını yapmış. Onu 11 Aralık 2020’de sinema için gittiği Letonya’da covid-19’a kurban verince, ben de bir filmini seyrettim anısına. Bu politik filmin konusu; basit bir adam, karısı ve küçük kızıyla yaşayan balıkçı Nam Chul-woo. Kıçtan takmalı motoru olan küçük kayığı ile gölde ağ atarak balık tutan yoksul ve dürüst bir adam. Kıt kanaat geçinen, günlük yaşayan bir aile. Balıkçılık budur zaten, seven için en güzel ve özgür geçim kaynağı ama ne oldurur ne öldürür insanı.


Bir sabah karısı sevgi dolu bakışlarla eşini uyandırır belki hep yaptığı gibi, göle çıkması için. Ama gidiş o gidiş olur. Bu sıradan Kuzey Kore’li ailenin yaşamı altüst olacaktır. Gölde ekmek teknesiyle ailesini geçindirmeye çalışan balıkçının motoru bozulunca Güney’e doğru sürüklenir. Esasen sürüklenen, sıradan bir insanın basit yaşamının devlet ideolojilerinin şeytanî alanına duhulüdür. Şeytana haksızlık mı bu tesbit bilemem… Artık balıkçının çevresinde ailesi değil ajanlar vardır. Güney Kore onu ajan olarak nitelerken, asıl şaşılacak şey kendi ülkesinde de hain olarak damgalanmasıdır.


Savaş ve dış güçlerin de etkisiyle ikiye ayrılıp bölünen ülkelerin bu günkü son örneği Kore. Tersi de olabiliyor tabi birleşen ülkeler. Bu örneklerin yakın zamanda yaşananları ikinci dünya savaşı öncesinde gerçekleşti ve bitti. Yapay olarak birleşenler ayrıldı, ayrılanlar birleşti. Yugoslavya veya Almanya gibi. Ama Kore zaman dışı bir şekilde ve anlaşılamaz nedenlerle eskiyi yaşamaya devam ediyor. Komünizm idealinden yola çıkan Kuzey Kore mutlakiyetçi bir monarşiye savruldu. Özgürlükler ülkesi Güney Kore’de ise ayrıntılara inilince pek de matah şeylerin yaşanmadığı söyleniyor. Tüketim dışında özgürlük alanlarının kapalı olması kastediliyor burada. Bu durum filmde; ışık ne kadar parlaksa gölge o kadar büyük olur, repliğinde özetleniyor sanki.

Şu veya bu nedenle belki ebeveynlerinin yanlış tutum ve yönlendirmeleriyle kardeşler arasına soğukluk girebilir ve bu giderek rekabete de dönüşebilir. Bu durumda, benzerlerin varolmak için farklılaştığına tanık olabiliriz. Aslında kural budur çoğu zaman belki de, aynı ana-babadan doğup aynı ortamda büyüyen kardeşler birbirine benzemez… Belki en kendine özgü yönetmenlerden biri olan Kim Ki - duk’un derdi de bu. Kuzey ve Güney Kore arasında ki ayrılığın anlamsızlığını vurgulamak.

Yönetmenin bu konuda bir senaryosu da filme çekilmişti: Red Family (2013) Bulg-eun gajog. Kim Ki-Duk, 20 Aralık 1960'ta Güney Kore’nin bir köyünde doğmuş. Yaramaz bir çocukmuş ve 9 yaşındayken Seul’e taşınmışlar. Burada tarım eğitimi veren bir okula gönderilmiş ama fakirlik nedeniyle okuldan ayrılıp fabrikalarda işçi olarak çalışmaya başlamış. 20 yaşına geldiğinde ise deniz kuvvetlerine katılmış. Askeri hayata çok çabuk uyum sağlayan Kim, 5 yıl çavuş olarak görev yapar ve bu deneyim ona insan ilişkileri ve karakter analizi açısından zengin bir birikim sağlar.  İlginç bir şekilde vaiz olmak için görme engellilerin eğitim gördüğü bir kilisede iki yıl gibi bir süre yaşar. Belki de burda yaşadıklarından sonra ani bir karar alır. 1990’da yani 30 yaşındayken bir uçak bileti alabilecek kadar para biriktirip, sanat eğitimi almak için Fransa'ya taşınır. Burada geçimini, kendi resimlerini satarak kazanır. Söylenen abartılı değilse ilk defa burada filmler izlemeye başlar. 1993'te tekrar Kore'ye dönen yönetmen, film senaryosu yazmaya başladı ve bir yarışmada iki senaryosu birden ödül kazandı. Görüldüğü üzere Kim Ki-Duk'un film kariyeri diğer yönetmenlerinkinden farklıdır. Hiçbir zaman sinema eğitimi almadı ve hiçbir zaman başka bir yönetmenin yanında asistanlık yapmadı. Vikipedia’ya göre; hiç kimsede görülmeyen bakış açısı ve kendine has hikâye anlatma tekniği buradan gelmektedir.

Kim Ki - duk seyrettiğim diğer filmi de, varoluş insanlar ve doğa hakkında destansı bir yapım olan; Spring, Summer, Fall, Winter… and Spring (2003) - Bom Yeoreum Gaeul Gyeoul Geurigo Bom - İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış... ve İlkbahar’da çok etkileyici ve güzeldi. Bu filmi ise bambaşka bir mecrada akıyor. Burada anlattığı şey bana göre; işe yaramaz, özünde kaba saba ve sadece yapay devlet aygıtlarının devamı için kurgulanmış ideolojilerin kurbanı olan ya da devletin ına takılıp kalan insanın çarpıcı çaresizliği…



tt5996202

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Night Flight (2014) - Ya-gan-bi-haeng

Brotherly (2008) - Kısa Film

Stikk (2007) - Sting - Kısa Film