Honey Boy (2019) - Şeker Çocuk



Honey Boy (2019)
Şeker Çocuk

Onsuz olunamayan ve vazgeçilemeyen ama bazı zamanlarda da katlanılamayan nefret-sevgi ikileminde tanımlanması zor bir ilişkidir baba oğul arasındaki tehlikeli sayılabilecek olaylar. Ama malûm tehlike olmadan hayat bir hiçtir. Hayat durgunlaştığı an çürümeye başlar. Oysa fırtınalar, şimşek ve ateş yani belki de kaos yaratılışın da yaşamın da kaynağıdır. Oğul da babaya kafa tuttuğu kadar adam olur misâli… Ama tersi de olabilir tabi, hele yaralanır ve iyileşemezsen.


Çocukluk yaraları kolay kapanmaz, diye bir söz vardır ya. Aslında onun doğrusu sadece yaralar değil çocuklukta yaşanan hiçbir şey kapanmaz, apaçık kalır ve dürter durur bizi olumlu ya da olumsuz anlamda. Bu tortular, yaratıcılığın da kaynağıdır, depresyonların da mazallah daha ağırlarının da. Şimdi anılması gereken tiyatro yazarı Eugene O’Neil sanırım, diyor ki; Şu an veya gelecek diye bir şey yok. Sadece geçmiş var ve durmaksızın tekrarlanıyor. 


Transformens serisi ile ünlenen oyuncu Shia LaBeouf; kendi çocukluk dönemi ve babasıyla yaşadıkları ile gençliğinde içine düştüğü hallerin anlatımıyla bu filmin senaryosunu oluşturmuş. Dramatik bir yaşamı varmış ve garip bir babası. Kendi yaşamını kurgulamış ve bir gariplik de şu ki; babası rolünde kendisi oynuyor. Daha 11-12 yaşlarından itibaren perdenin bu harika çocuğunu izliyoruz. Ama bu filmde ki baba gerçekten oldukça çatlak sevimsiz bir alkolik… 


Yani genel geçer ilişkilerle tanımlamayacak bir baba, eğer baba demek mümkünse. Oğluyla diyalogları öyle kırıcı ve aşağılayıcı ki gerçek hayatta böyle birini görseniz kesin dalarsınız. Ama biz ne dersek diyelim, babası James ne yaparsa yapsın, oğlu için o yine de onun yani Otis’in babası işte. Ne acı… Bazen çok dirençli ve karşı koyabiliyor babasına ama bazen de sevgiye ve ilgiye o kadar muhtaç ki. Bu da gözleri yaşartıyor. 


Çocukların direnci daha yenilmez olabiliyor, bunu bazen kendimden ve çevremden de gözlemlemişimdir. Ama bu dirence harcanan enerji ileri yaşlarda çökertebiliyor da insanı. Otis’in kaderi de bu işte. Çocukken yaşadıkları belki de onu çabucak büyütüp yeni ana baba figürleri aramaya sürükler ve bu konuda başarılıdır da. Ama Tom’u James şiddetle dışlar. Lâkin genç ve güzel siyahi komşu kızıyla Otis’in cinselliğe varan hoş zamanlar geçirmesine engel olamaz. 


Belgeselleriyle bilinen ve ödüller alan yönetmen Alma Har’el İsrail doğumluymuş. Ama bu işi pek belgesele benzemiyor. Başarılı ve şiirsel bir dramaya imza atmış. Benim daha önce izlemediğim Shia Labeouf baba rolünde iticiliğiyle oldukça başarılıydı. Küçük oğul Otis’i canlandıran Noah Jupe ise, tam da rolünde ki gibi harika çocuğu oynamış. Onu daha önce Wonder (2017) filminde izlemiştim. Orda da çok başarılıydı ama orada işi daha kolaydı sanki. Oysa burada baya büyük ve derin bir rolün altından yaşından beklenmeyecek ölçüde bir ışıltıyla sıçramış adeta. 


Genç Otis’i oynayan Lucas Edges ise zaten son yılların parıldayan yıldızı, çok söze gerek yok hep hüzünlü bir gerçekçilik içinde yüzüyor. En çok bilinen işi Manchester by the Sea (2016) büyüleyici bir iş çıkarmış ve yirmi yaşında Oscar’a aday gösterilmişti. Birbirine benzemez değişik rollerin altından çok iyi kalkıyor. Mid90s (2018) filminde de çok iyiydi. Boy Erased (2018) filminde de başrol oynadı. Three Billboards Outside Ebbing, Missouri (2018)’de rol almıştı. Bir çok güzel filmde rolü var ama benim unutamadığım bir masal film olan Moonrise Kingdom (2012) hep baş köşemde.


Filmle ilgili Atilla Dorsay, Belki herkes için olmayan, ama değişik bir şeyler arayanları doyuracak bir film. Baba-oğullar ise haydi haydi görmeli, diye bitirmiş yazısını. Bence de.




tt8151874

Yorumlar

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Night Flight (2014) - Ya-gan-bi-haeng

Brotherly (2008) - Kısa Film

Stikk (2007) - Sting - Kısa Film