Heartstone (2016) - Hjartasteinn


Heartstone (2016)
Hjartasteinn


Bu film için; İzlanda’nın küçük bir balıkçı kasabasında, maceralara atılmaya hazır büyümeye çalışan iki genç ergen arkadaş olan Thor ve Kristján arasında geçen, hemen herşeyi yaşamaya çalıştıkları zaman zaman kavga zaman zaman tatlı ve utangaç sonra şakaydı diye geçiştirdikleri yakınlaşmalarla dalgalanan, çalkantılı ama harika, dramla da dolu yaşadıkları şeylere çok güzel bakışlar denebilir. Hele bu bakışların fonunda İzlanda’nın enfes doğası olunca. Hele o karanlık ülke yazın aydınlanıp bir harika parlayınca sonra kış gelince tekrar gizemli kararınca ve bunların hepsini filmin teknik ekibi sadece ayna gibi göstermek yerine bir tablo halinde bize sununca, seyri zevke zevk katıyor seyredende. En azından ben de öyle oldu. 


Filmlerin afişi, fragmanı ve en çok da başlangıçları çok önemlidir benim için. Adam olacak çocuk bokundan belli olur misâli. İzlanda’da güneşin tam olarak batmadığı yaz mevsiminde kasabanın rıhtımında miskince güneşlenen ergen oğlanların kendi vücutlarında ki değişimi elleriyle yokladıkları bir sahneyle başlıyor film. Tatlı ışık oyunları eşliğinde. Bu sahnede tek giyinik olan Thor, daha henüz diğerleri kadar büyümemiş sanki. Hareket arıyor çocuklar gibi. Denizde gördüğü bir balık sürüsü onu çok heyecanlandırıyor ve kankası Kristján’ı çağırıyor balıkları yakalamak için. Balık tutmak bir çocuk hele erkek çocuk için önemli simgesel anlamlar taşır. Devamlı hareket eden ve denizden çıkan (yani sudan insan gibi aynı) bu fallik hayvanı avlamak erkekliğini kanıtlamak gibi bir ritüel anlam taşır belki de.


İşte böyle başlayınca film, anlatacak birşeyleri olduğu bunu da iyi oyunculuklarla, iyi bir senaryoyla ve teknikle yapacağı da belli oluyor. Görünüşte, Kristján yaz ilerledikçe her an birlikte olduğu en yakın arkadaşı Thor’a arkadaşlıktan da öte duygular hissettiğini keşfetmeye başlarken, Thor’un aklı da hoşlandığı kız Rakel’in gönlünü kazanabilmekte görünmektedir. Ve yaşıtları diğer kızlar da girer yaşamlarına. Tam bir büyüme macerasına ve anlatısına dönüşür film böylece.


İki arkadaş da kendi evlerinde sorunlarla boğuşmaktadırlar. Thor’un babası, onları terketmiş ve genç bir kızla evlenip uzaklara taşınmıştır. Evde tek erkek olarak kalan Thor, kız kardeşlerinin onunla uğraşmalarıyla başa çıkmakta zorlanmaktadır. Bekâr kalan annesi kasabadaki bazı erkekleri eve getirmeye başlar. Bir erkek çocuk için en dayanılmaz şey. Kristján’ın babası ise ona ve annesine şiddet uygulamaktadır. Sorunlarla bezeli bu yaşantılar ergenlikte arkadaşlar arasında yakınlaşmayı daha da pekiştirir. Hurda araçları parçalayıp, yakaladıkları balıklara eziyet ederler. Bu saldırganlıkları yaşadıkları kötü şeylerin kin ve öfke olarak dışa vurumudur adeta. Devamlı birlikte takılmaları ve birbirlerine çok yakın oluşları da yaşıtları tarafından ibnelik olarak nitelenip, alay konusu olmaya başlayınca… Dertler daha da artar…


Bazı filmlerin başlangıçları kadar son sahneleri de onların ne menem bir film olduklarının ölçütüdür. Bu konuda benim izlediğim en kült son sahne Truffaut’nun Les Quatre Cents Coups (1959) - The 400 Blows filmindeydi. Hjartasteinn’in bitiş sahnesi de çok güzel ve anlamlıydı. Thor, filmin başladığı yer olan kasabanın rıhtımında ama bu defa İzlanda’nın kış karanlığında gördüğü bir şey karşısında gülümser. O sahnede bir çocuk görür onun geçen yaz ki halini yaşayan ve o çocuğun yaptığı şeye attığı bakış gerçekten harikaydı. Bu tatlı bakışın anlattığı şey, herşeyi anladım, herşey boş bir döngüdür yaşamda… demek oluyor adeta.


Filmdeki performansların büyük çoğunluğu çocuk oyuncularca gerçekleştiriliyor. Hepsi oldukça doğal ve başarılı işlerini yapmışlar. Film çekildiğinin farkında olmadan yaşamışlar sanki. Ama özellikle Thor rolünde oynayan ve ilk defa bir filmde rol alan Baldur Einarsson için ayrıca yazmak gerek; çocuk oyuncu doğmuş belli ki, çocuk hem oynamış hem yaşamış hem de ağladığı zaman beni de ağlatmış, helâl yani…


Bu filmde oyuncu yönetimindeki başarısıyla da boy gösteren yönetmen daha önce çekmiş olduğu kısa filmleri ile 200’den fazla film festivali tarafından kabul edilmiş ve 50’den fazla ödül almış olan, Gudmundur Arnar Gudmundsson. İlk uzun filmi olan Hjartasteinn’in konusunu oluştururken kendi çocukluğunun geçtiği küçük bir balıkçı kasabasındaki anılarından esinlenmiş. Film festivallerinde 27 ödül kazanan bir film, Venedik Film Festivali’nde Kuir Aslan (Queer Lion) Ödülü’ne de layık görülmüş.


Bromance malum erkeklerin arkadaşlık için birbirlerini öncelikle tercih etmelerine dayanıyor. Hatta bu tercih bazen epey bir yakınlığa veya daha ötesine de geçebiliyor. Hjartasteinn filminin anlatısı da bu konuya değinen bir güzel İzlanda işi. Bu küçük ama ilginç ülke birçok bakımdan hayranlık uyandırıyor. 2009 yılında İzlanda başbakanı olarak seçilen Johanna Sigurdardottir dünyanın ilk açık eşcinsel lideridir ve Evlilik Eşitliği yasasıyla eşcinsel evliliği 2010 yılında yasallaştırılmıştır. Tabi bu konuda ilk olma şerefi Hollanda’nın, 1 Nisan 2001 günü eşcinsel evlilikler yasallaştı.


Hamiş;
Ben genelde filmlerle ve kitaplarla ilgili olumsuz eleştiri yapmayı pek sevmem. Çünkü yazıp çizdiğimiz konular yaratıcı alanlarla ilgili. Birinin yarattığı şeyi beğenmiyorsan yaklaşma zihniyetinde bir insanım zahir. Biraz da insanların ayılıp bayıldıkları filmlere 5 dakika bile sabredemeyen ama herkesin burun kıvırdığı filmlere hayran olmam sebep oluyor buna belki. Ama iş çeviri hele de bu güzel filmin ismi olunca duramadım. Bazı Türkçe film isimlerine hep kıl olmuşumdur zaten. Filmin Türkçe ismi olan “Gençlik Başımda Duman” orjinal ismiyle ve konusuyla ne alaka hiç anlamadım. Bu aynı Salinger’in The Catcher in Rye isimli kült romanını Gönülçelen diye Türkçe’ye çevirmeye benziyor. Bu arada millet de bu isme bayılıyor. Bence muhtemelen ya kitabı okumamışlar ya da hiç anlamamışlar. “Çevirmen kitaptan bunu anlamış” da denemez mazur göstermek için çünkü kitap en ağırından bir dram Gönülçelen ne yani, kim kimin gönlünü çelmiş. Sonradan kitap Çavdar Tarlası Çocukları ismiyle çevrildi neyse ki. Neyse bu filmde aynı mantıkla orijinal iş yapıyorum zannedilerek Gençlik Başımda Duman diye sanki bir komedi veya gençlik macera filmiymiş gibi çevrilmiş. İsmin çevrilme şekline itirazım tabi, yine de sayesinde seyrettiğimiz film çevirisi için çevirmene teşekkürlerimi sunuyorum. Festivalde gösterilmese büyük ihtimal bu film de benzerleri gibi Türkçe’ye çevrilmeyecekti o da ayrı mesele. 





tt4613254

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Night Flight (2014) - Ya-gan-bi-haeng

Brotherly (2008) - Kısa Film

Stikk (2007) - Sting - Kısa Film