Sivas (2014)



Sivas (2014)


Venedik Film Festivali’nin ana yarışmasına bugüne kadar Türkiye’den ilk uzun filmiyle katılabilen tek yönetmenmiş okuduğuma göre; ilginç adam Kaan Müjdeci… Soyadını hak eden biri zahir harbi müjdeliyor bazı şeyleri. Ve kendini feminen heteroseksüel olarak niteleyebilecek kadar cesur biri. Almanya’da yaşamış hatta bar işletmiş ama Almanca öğrenmemiş Alman’lara kızdığından. Yani kimseyi takmayan, olumlu anlamda ters bir adam. İkinci filmi Iguana Tokyo’nun da eli kulağındaymış. 

Yeni filmi, Almanya-Türkiye-Japonya ortak yapımı bir film. Konusu ilginç ama video oyunları falan filan içerdiğinden benim pek ilgimi çekmeyecek sanırım. Neyse dünya benim zevklerim etrafında dönmüyor sonuçta adam başarılı, en önemlisi ayrıntıcı, sanat zevki olan nadir biri, e daha ne olsun. Çek baba filmlerini izleyelim sana da bu yakışır. Kazanma duygusu ve masumiyet üzerine bir film, demiş Sivas için… Bir kere diyalektiği kavramış hoca. En sonda söylenecek sözü de en başta söyleyeyim; bu film izlenmeli.


Yönetmenin söylediğine göre, filmde sadece üç tane profesyonel oyuncu var. Geri kalan amatör oyuncuların içindeyse kendi akrabaları dahi varmış. Aslan rolünü harika oynayan Doğan İzci’yi okul okul gezip bulmuşlar. Seçtikleri andan itibaren çocuk da ne oynayacağını hiç bilmiyormuş. Özellikle muhtarı oynayan Muttalip Müjdeci (ki yönetmenin kuzeni) filme, yahu ben de oynarım, deyip katılıvermiş. 

Sivas filminin konusuna gelelim; onbir yaşında ki Aslan ve Sivas isimli kangal köpeğinin, ne diyelim bir nevi yazgısal buluşmaları film sanki. Toplumsal yapı kime ne rol verdiyse o yapılmalıdır hele de kırsal yaşamda erkek egemenliğinin ve gücün herşey demek olduğu coğrafyalarda. Aslan önceden ölçülmüş, biçilmiş erkek rolleri öğrenip bu yolda büyümek; zavallı Sivas da insanların toplumsal yaşamına dahil olup, her it gibi itliğini yapmak yani dövüşmek zorundadır. Sahiplerinin erkekliğini dövüşerek kanıtlamak onun görevi. Sahipleri kendileri erkek olamıyorlar mı acaba?


Onların yolu Aslan’ın seyretmeye gittiği bir köpek dövüşünde kavgayı kaybeden ve sahibi tarafından ölüme terkedilen Sivas’ı kanlar içerisinde görmesiyle kesişir. Biz de kan pıhtısından ve kanlar içerisinde doğmuyor muyuz sanki. Ama Sivas’ı dövüştüren sahibi muhtarın oğludur, yörede iktidarı temsil etmektedir ve kaybetmeye tahammülü yok. Üstelik okulda ki Pamuk Prenses ve 7 Cüceler oyununun Prensi bu oğlan, üstelik Ayşe o oyunda Prenses, üstelik Aslan o oyunda sadece bir cüce. Üstüne üstlük Aslan aşık Ayşe’ye. Bu durumda Aslan, kendi gibi yaralı Sivas’ı görünce kaderlerinin bir çizildiğini anlar. 


Sahiplenir, yaralarını sararlar birlikte ve iyileştirir ve dost olur onunla. Ama bozkır coğrafyasında bu dostluk nereye kadar… Erkekler rekabet eder, köpekler onlar adına dövüşür Aslan’ın Yozgat’ın bir köyünde ki dünyasında bu budur. Filmde küfür gırla ama o kadar içten ki, çocuklar bu küfürlerle erkek dünyasını test ediyorlar âdeta. Çünkü kadınlar da bu dünyayı yadırgamıyorlar sanki - bu benim fikrim ve sanırım Kaan Müjdeci bu görüşte değil - Ama işte filmde Aslan’ın sevdiği kız, köpeğini neden dövüştürmediğini sorduğunda o küfürbaz Aslan naifleşir birden ve sen çocuğumuz olsa onu boğuşturun mu, diye sorar gerçekçi Ayşe’ye. 


Bir çocukla hayvanın dostluğu hep büyülüdür ve sinemada çok işlenmiştir bu konu. Hele de erkek çocukları için zira kızlar için gelecekte yaratacakları bir canlı hep bilinçaltlarında büyür zaten. Hayvan büyütmek onlar için bir alıştırma sadece. Ama erkek çocukları için bu, kendi vahşi doğalarıyla tanışmak ve mümkünse eğer bir aşma fırsatı; yani büyümek belki ya da en güzeli hep çocuk kalabilmek. Aslan için de başlarda böyle oluyor, insana yabancılaştıkça hayvana yaklaşıyor ve hayvana yaklaştıkça insana yabancılaşıyor. 


Ama Aslan büyüyor sonuçta, Sivas’ın dövüşlerde yarattıklarıyla Ayşe de ona ilgi duymaya başlıyor. Artık bir güce sahip olduğunu düşünüyor Aslan. Annesi onu yıkarken ki ona “bakış”ı ile artık bir erkek olduğunun da altı çizilmiş oluyor. Yönetmen de belki bu kaçınılmaz sonucu, ben dünyanın bir erkek üretme fabrikası olduğunu düşünüyorum, diye yorumluyor. Ne kadar istemese de Sivas dövüş kazanmaya devam ettikçe Aslan bunun iyice tadına varıyor. Ve yine zavallı Sivas bir dövüş sonrası; kan, yara bere içindeyken Aslan hüzünle ona bakarken… Bozkırın tezenesi Neşet Ertaş vurur sazın teline “Hata benim, günah benim, suç benim”… Fazla lâfı uzattık sanırım. Sahi suç kimin ki?



Ödülleri

Jüri özel ödülü (71. Venedik Film Şenliği - 2014)


Premio Bisato D'oro"da en iyi erkek oyuncu ödülü (71. Venedik Film Şenliği-2014)

Jüri özel ödülü (51. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali - 2014)

En iyi kurgu (51. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali - 2014)

Behlül Dal Jüri Özel Ödülü (51. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali - 2014)




tt3894344

Yorumlar

  1. Harika bir yazi olmuş. Ben de izlemek için film arıyordum çok güzel denk geldi. Filmle ilgili yorumunu okudugumda çok yüzeysel olarak film izledigimi farkettim belki de sadece zaman doldurmak için izliyorumdur,bilmiyorum. Bende sanatçı ruhu olmadığı gibi gözlemci ve eleştirel de değilim sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler güzel değerlendirmeniz için. Bir katkı sağlayabilmek güzel...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Night Flight (2014) - Ya-gan-bi-haeng

Brotherly (2008) - Kısa Film

Stikk (2007) - Sting - Kısa Film