We the Animals (2018)
We the Animals (2018)
Tüm vahşi hayvanlar arasında, erkek çocuğu, idaresi en zor olandır. Sağduyu çeşmesiyle donanmadıysa henüz, vahşi yaratıklar içinde, o ölçüde hilebaz, keskin zekalı ve en küstah odur. İşte bu sebepten, denebilir ki, birçok zincirle bağlanması gerekir.
Platon
Amerika’da bizim pek alışık olmadığımız şiddet ve sevginin iç içe geçtiği yoksul üç çocuklu bir işçi ailesi, muhtemel New York kırsalında yaşıyorlar. Bira fabrikasında çalışan garip bir anne ve değişik işlerde çalışan ne yapacağı belli olmayan Porto Riko’lu bir baba. Çocukları üç melez kardeş, hiç ayrılmaz üç oğlan, onlar üç kral. Kardeşler arasında müthiş bir bağ ve arkadaşlık var ama şiddet ve kavga dolu. Birbirlerinden başka arkadaşları da yok. Bir nevi hayvanlar gibi büyüyorlar. Büyümek ve babalarına benzemek için bağrış çağırış, yeni arayışlar ve tehlikelerle.
Yalnız en küçük hayvan oldukça farklı, pek babasına benzemek istemiyor. Annesini seviyor ve onun korumasında ama ona da benzemek istemiyor. O kendisi olmak isteyen derin ve yaratıcı bir çocuk. Başının çok belaya gireceği daha bokundan belli bir velet. Erken yaşta herşeyin farkına varıvermek ya da yaratıcı olmak insana bahşedilmiş bir yetenek midir? Yoksa lanet bir ceza mı? Herkes gibi olmamak. Olan bitenlere hep bir başka yerden bakmak. Farklı olmak zorunda olmak, ya da herkesin farklı olması istesen de istemesen de.
Kısacası film ana eksende kitaptan alınma bir konuya sahip. Ama önemli ayrıntılarda kendi yolunu çizmiş. Kötü anlamda değil. Yani yeni Black Mirror: Bandersnatch (2018) filmi gibi seçenekler üzerine ilerlemiş senaryo ekibi. Öyle olsa ne olur böyle olsa ne olur der gibi farklı kurgular çıkmış ortaya ve birini seçmişler. Keşke Bandersnatch’da ki gibi hepsini çekip bize gösterselerdi. Bence bu haliyle de film gayet güzel. Bazı bakımlardan kitap çok daha üstün.
Ama sinemasal açıdan değerlendirilirse film de iyi. Kitabın ana kurgusuna eşlik eden esas anlatılması gereken şey zayıflamış, bazı bakımlardan yok olmuş. Nedir esas anlatılması gereken derseniz, anlatması burda zor. Ama şu kadarını söyleyebilirim cinselliğin en ara sokakları. Ya da bazı kişiler için en ana caddeleri, bulvarları mı demeli? Ne farkeder. Diyalektik zıtların birliği değil mi? Kitapla ilgili ayrı bir yazı yazıp, yazının başına da, kitabı okuduktan sonra okuyun, notuyla iletmek istiyorum becerebilirsem.
Filmin yönetmeni belgeselci Jeremiah Zagar’ın ilk kurgu filmiymiş. Filmde ilginç animasyon sahneler var. Jonah’ın iç dünyasını anlatmak için iyi ve başarılı bir yöntem olmuş. Bir de su altında geçen veya geçiyormuş gibi yaşanan sahnelerle uçma sahneleri gibi metafor görüntüler çok yaratıcıydı. Özellikle dış çekimler belgesel tadında, kimi zaman haraketli kimi zaman durgun ama her daim temiz ve güzeller. Işığın kullanımı çok iyi.
Oyuncuların hepsi de filme uyumlu ve rollerini özümsemişler. Yönetmen söyleşisinde, Disney olmayan bir film, demiş. Bunu tüm oyuncular anlamış ve buna göre oynamışlar. Ama en çok amatör ve yaşları çok küçük üç kardeş ayakta alkışlanası harika iş çıkarmışlar. Hele kitabın isimsiz kahramanı ama filmin Jonah'ı (Evan Rosado) bir döktürmüş ki, acıttı her yerimi. Kitapta ki karakterin yaşadıkları aklıma gelip de onun koca gözlerinde o hüznü yansıtabildiğini görünce benim de gözlerim yaşardı.
tt7681824
Yorumlar
Yorum Gönder