We the Animals (2018)


We the Animals (2018)


Tüm vahşi hayvanlar arasında, erkek çocuğu, idaresi en zor olandır. Sağduyu çeşmesiyle donanmadıysa henüz, vahşi yaratıklar içinde, o ölçüde hilebaz, keskin zekalı ve en küstah odur. İşte bu sebepten, denebilir ki, birçok zincirle bağlanması gerekir.
Platon

Amerika’da bizim pek alışık olmadığımız şiddet ve sevginin iç içe geçtiği yoksul üç çocuklu bir işçi ailesi, muhtemel New York kırsalında yaşıyorlar. Bira fabrikasında çalışan garip bir anne ve değişik işlerde çalışan ne yapacağı belli olmayan Porto Riko’lu bir baba. Çocukları üç melez kardeş, hiç ayrılmaz üç oğlan, onlar üç kral. Kardeşler arasında müthiş bir bağ ve arkadaşlık var ama şiddet ve kavga dolu. Birbirlerinden başka arkadaşları da yok. Bir nevi hayvanlar gibi büyüyorlar. Büyümek ve babalarına benzemek için bağrış çağırış, yeni arayışlar ve tehlikelerle. 


Yalnız en küçük hayvan oldukça farklı, pek babasına benzemek istemiyor. Annesini seviyor ve onun korumasında ama ona da benzemek istemiyor. O kendisi olmak isteyen derin ve yaratıcı bir çocuk. Başının çok belaya gireceği daha bokundan belli bir velet. Erken yaşta herşeyin farkına varıvermek ya da yaratıcı olmak insana bahşedilmiş bir yetenek midir? Yoksa lanet bir ceza mı? Herkes gibi olmamak. Olan bitenlere hep bir başka yerden bakmak. Farklı olmak zorunda olmak, ya da herkesin farklı olması istesen de istemesen de. 


Jonah böyle bir çocuk ve filmin kamerası da onun gözü adeta. Bu kardeşler garip bir evlilikten doğan çocuklar, zahir Brooklyn’de tanıştıklarında Annecik (Ma) ilk çocuğuna hamile kalır daha ondört yaşında ve Babçik’se (Paps) sadece onaltısındadır. Aile aynı ama yine de üç erkek kardeş birbirine pek benzemez. Bu da ilginç, bütün ailelerde böyle değil midir zaten. Kardeşler kendileri olabilmek için farklılaşıyorlar mı acaba? Bu da muhtemel.


Sundance keşfi bu film, Justin Torres’in 2011 yılında yayınlanan ve Biz Hayvanlar olarak Türkçe’ye çevrilen yarı otobiyografik harika ilk romanına dayanıyor. Ama sadece dayanıyor, ana çatı aynı olmakla beraber bence çok önemli bir kaç ayrıntı ya hiç yok ya da farklı anlatılmış. Gerçi yazar filmin senaryo kadrosunda yer almış. Yönetmen de filmle ilgili bir söyleşisinde filmi biraz daha farklı çağrışımlarla serbest bir şekilde oluşturduklarını söylemiş. Ben kitabı da okudum. Olağanüstü ilginç, açık sözlü ve tam benim sevdiğim tarzda kısa ama depderin bir metin. Aile, kardeşlik ve cinselliğe ilişkin müthiş anlatılar var.


Filmle kitap arasında ki farklar ne denirse, bunları yazsam ne filmi izleyecekler ne de kitabı okuyacaklar pek hoşlanmazlar. Ben spoiler filan pek takmam ama burda önemli sanırım. Önemsiz bir ayrıntıdan söz edeyim en azından, bu bile önemli ya. Abileri Manny ve Joel’in isimleri var ama küçük kardeş Jonah’ın kitapta ismi hiç yok. Kitabın sonlarına doğru bu çocuğun yaşadığı bir deneyimden sonra, ben ben oldum, demesine bir gönderme yapıyor yazar sanırım. Sizin koyduğunuz isim benim dünyamda yok der gibi. Bu deneyim kitapta başka filmde bambaşka bir şekilde anlatılıyor.


Kısacası film ana eksende kitaptan alınma bir konuya sahip. Ama önemli ayrıntılarda kendi yolunu çizmiş. Kötü anlamda değil. Yani yeni Black Mirror: Bandersnatch (2018) filmi gibi seçenekler üzerine ilerlemiş senaryo ekibi. Öyle olsa ne olur böyle olsa ne olur der gibi farklı kurgular çıkmış ortaya ve birini seçmişler. Keşke Bandersnatch’da ki gibi hepsini çekip bize gösterselerdi. Bence bu haliyle de film gayet güzel. Bazı bakımlardan kitap çok daha üstün. 


Ama sinemasal açıdan değerlendirilirse film de iyi. Kitabın ana kurgusuna eşlik eden esas anlatılması gereken şey zayıflamış, bazı bakımlardan yok olmuş. Nedir esas anlatılması gereken derseniz, anlatması burda zor. Ama şu kadarını söyleyebilirim cinselliğin en ara sokakları. Ya da bazı kişiler için en ana caddeleri, bulvarları mı demeli? Ne farkeder. Diyalektik zıtların birliği değil mi? Kitapla ilgili ayrı bir yazı yazıp, yazının başına da, kitabı okuduktan sonra okuyun, notuyla iletmek istiyorum becerebilirsem.


Filmin yönetmeni belgeselci Jeremiah Zagar’ın ilk kurgu filmiymiş. Filmde ilginç animasyon sahneler var. Jonah’ın iç dünyasını anlatmak için iyi ve başarılı bir yöntem olmuş. Bir de su altında geçen veya geçiyormuş gibi yaşanan sahnelerle uçma sahneleri gibi metafor görüntüler çok yaratıcıydı. Özellikle dış çekimler belgesel tadında, kimi zaman haraketli kimi zaman durgun ama her daim temiz ve güzeller. Işığın kullanımı çok iyi. 


Oyuncuların hepsi de filme uyumlu ve rollerini özümsemişler. Yönetmen söyleşisinde, Disney olmayan bir film, demiş. Bunu tüm oyuncular anlamış ve buna göre oynamışlar. Ama en çok amatör ve yaşları çok küçük üç kardeş ayakta alkışlanası harika iş çıkarmışlar. Hele kitabın isimsiz kahramanı ama filmin Jonah'ı (Evan Rosado) bir döktürmüş ki, acıttı her yerimi. Kitapta ki karakterin yaşadıkları aklıma gelip de onun koca gözlerinde o hüznü yansıtabildiğini görünce benim de gözlerim yaşardı.





tt7681824


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Night Flight (2014) - Ya-gan-bi-haeng

Brotherly (2008) - Kısa Film

Stikk (2007) - Sting - Kısa Film