Dedemin İnsanları (2011)


Dedemin İnsanları (2011)


İnsanın ettiği kötülüğü akrep bile etmez insana. Cümle mahlukat dile gelip aman diler. Ama insan dediğin durmaz kıyıp da geçer. Ah bu akıllar ah…
- Mehmet Bey

Her bir filmi sanki başka bir yönetmen tarafından çekilmiş hissi uyandıran verimli ve başarılı yönetmen Çağan Irmak’tan yine sıra dışı bir iş. Filmin senaristliğini de üstlenen yönetmen dedesinin ona anlattığı yaşanmış hikayelerden yola çıktığını söylüyor. Nerden yola çıkarsa çıksın kusursuz bir senaryo ortaya çıkmış. Yönetmenin bu filmi de bir çok filmi gibi yine zevkle izlettiriyor kendini ve tabii düşündürerek ve tabi hüzünlendirerek. 


Mübadeleden, Kıbrıs Barış Harekatına oradan 12 Eylül 1980 Darbesine Türkiye’de yaşanan olaylara da bir ailenin çevresinde ayna tutarak. Bir dram filminden daha ne beklenir ki? En sonda söyleneceği baştan söylemek gerekirse, mutlaka izlenmesi gereken bir film.


İki kıyıdan iki milyon insanın zorunlu göçe tabi tutulduğu 1923 Lozan mübadelesi ile daha yedi yaşında zor yollardan geçerek Girit’ten Ege’de küçük bir kasabaya yerleşmek zorunda kalan Mehmet Bey’in yaşamı film. Büyüyünce Mehmet Bey burada saygın kasaba eşrafı arasına katılır, kendi gibi göçmen bir kadınla evlenir. Çocukları ve torunları olur. İlginç olan yaşananların on yaşındaki torunu Ozan’nın gözünden anlatılması. Ayrıca mübadele ile ilgili ilginç dökümanter sahneler de var. Küçük Mehmet ve ailesinin yaşadıklarına tanıklık ediyoruz. 


Ozan yaramaz kafasına estiği gibi yaşayan tam bir hayta. Girit göçmeni olmaları nedeniyle arkadaşları Ozan’la “gâvur” diye uğraşmaktadır. Yaşananlar, masum olarak kabul edilen küçük çocukların ne kıyıcı olabileceklerini göstermesi açısından ilginç. Olanlardan ailesini sorumlu tutan küçük çocuk “Biz Türküz” diyerek kafa tutar herkese, dedesine bile. Oysa dedesi onu hem torunu hem kardeşi saymaktadır. 


Torununa ilgisi de şefkati de bitmez. İnsan bir adam, tatlı sert, hoşgörüsü ile tanınan ayrım gözetmeden ihtiyaç sahiplerine kol kanat geren bir adamdır Mehmet Bey. Ve tek dileği ölmeden önce doğduğu toprakları görebilmektir. Duyduğu bu özlemle içinde mektuplar olan şişeleri Ege’nin mavi sularına bırakır umutla.


Mehmet Bey’i canlandıran Çetin Tekindor (hep olduğu gibi hakkını vermiş), eşi Nadire hanım Sacide Taşaner (ilk izlediğimde tiyatro kökenli zannetmiştim sesi çok etkileyici), damadı İbrahim rolünde Yiğit Özşener (Ege şivesi harikaydı). İlk sinema filmi olan Gökçe Bahadır (Kayıp Şehir dizisinde ki oyunculuğu gözümün önünden hiç gitmiyor) İbrahim’in eşi Nurdan. Ayrıca Peruzat karakterini ünlü sanatçı Hümeyra (Bu rolü de ondan başkası bu kadar güzel oynayamazdı) ve Zafer Algöz (Darbeci:) Belediye Başkanını oynamış. Mehmet Bey’in anne ve babasını canlandıranlar ise Ezgi Mola (Çok güzel oynamış yine) ve Mert Fırat (Yunancası bir harika:). Bütün ekip küçük rol büyük rol ayrımı olmaksızın kusursuz iş çıkarmış. En sona bilerek bıraktım, gerçek başrol oyuncusu olan Durukan Çelikkaya’yı. Torun Ozan’a kusursuz can vermiş on üzerinde on mesabesinde.


Bir dönem canlandırması olarak mekânlar, Mehmet Bey’in 35 plaka Anadol arabası, İbrahim’in kırmızı Java motosikleti, hatta akşam sofrasında ki eski Yeni Rakı şişesi, mutfaktaki Vita yağ kutusu ve müzikler… Oldukça güzel ve seyri hoş şeylerdi. Mehmet Bey’in mefruşat dükkânının olduğu sokak çekimleri eski Milas’tan. Akşam sofralarının kurulduğu bağ evi ise Gümüşlük ile Kadı Kalesi arasındaymış. Son sahnelerde yer alan Ozan’ı kahveye boğdukları yerler Girit’ten.


İbrahim - Sen hep söylerdin ya, onlar bizim insanımız biz de onların deye. Nerde onlar baba. Saklandılar mı?

Mehmet Bey - Kim bilir belki. Ama elbet çıkarlar birgün saklandıkları yerden.

~~~

Film için yönetmenin düşüncelerinden yapılan alıntılar aşağıda yer alıyor.

"Dedemin bana anlattığı hikayeler bunlar. Gerçek, yaşanmış hikayeler. İki tarafın da öyküsü. Buradan gidenlere Yunan gavuru, oradan gelenlere Türk tohumu deniyor ve hiçbir yere ait değiller sonuçta, düşünsenize. " (...) 

"Beni çok etkileyen bir detay, topraklarına limon ağacı ve nar ağacı ekiyorlar, onlar için topraklarına yerleşmek, kendilerinden bir şey katmak anlamına geliyor bu. Ve o dalı nereye götürürlerse topraklarını da götürmüş gibi hissediyorlar. Dedemin getirdiği limon fidanları vardı mesela, hatırlarım." (...) 

"Olan insana olmuş, iki hükümet de bu kararı alıyor ama, kimse düşünmüyor, alıp atmışlar resmen iki taraf da. Düşünün biz, istediğimiz zaman dünyanın her yerine gidip yaşayabiliriz. Buna rağmen şimdi kopartılıp bir yere konsak ne kadar zor gelir. O şartlarda o insanların önünde yaşayabilecekleri hiçbir şey yok. Köyünde doğup büyüyor ve sonra oraya götürülüp atılıyor. Buradakiler de oradakiler de mallarını alıp yok pahasına satmış. İki kültürün de kendi ülkesine kattığı çok şey var. Onlar da bir erozyona uğruyor. Mesela anlatırlar, bazı kayıklar batınca ağırlıktan, cesetler karaya vuruyor. Götüremiyorlar sonuçta ve kolları altın dolu. Cesetler karaya vurunca üç gün dört gün şişiyor suda ve kollardan çıkamayan bilezikleri kesip alıyorlar. Bunlar filmde yok çünkü hikaye gerektirmedi, başka bir yerde bitiyor bizim hikayemiz, bunlar iki taraf için de anlatılan hikayeler. İnsanlar aç, ölmüş ne yapayım diyor. Suçlanacak, temize çıkarılacak hiçbir taraf yok, iki taraf için de. Bu sadece bir insan göçü, biz bildiğimiz bir hikayeyi anlatıyoruz, takdir seyircinin." (...) 

"Film 1980'de başlıyor, 1923'e gidiyor, 1995'te bitiyor. Seksenler, darbe falan değil tabii, seksende torun bunları dinlerken anlayabilecek, anlamlandırabilecek bir yaşta çünkü, 10 yaşında. 1995 var, orada torunun başka türlü bir yol hikayesi başlıyor." (...) 



Filmin tümünü paylaştı Most Production


tt2150209

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Night Flight (2014) - Ya-gan-bi-haeng

Brotherly (2008) - Kısa Film

Stikk (2007) - Sting - Kısa Film